Bu aralar şansım çiçekten yana açıldı. Havalar uzun, upuzun, karanlık, kapkaranlık kıştan çıkıp da baharın o güzelliklerini bize ılık ılık, tatlı tatlı, yeşil yeşil getiregeldiğinden beri, tek odalı evimizin var olan tek penceresi önündeki boş saksılarımı doldurmaya niyet etmiştim, sonunda bugün başardım.
Yaşadığım kentin kalbi sayılan sabit pazara, Viktualienmarkt’a uğradım eve dönerken. 4 ufak boy çiçek aldım renklerinin uyumlu olmasına dikkat ederek. Hepsinin adını bilmiyorum ama biri var ki onun adı zihnime kazındı: “beni unutma çiçeği”, eflatuna çalan, mavi, neşe ve hüznü aynı anda verebilen minik çiçekleri var. Benim gibi hassas bünyeler için fazla güzel, içli. Onu unutmayayım istiyor, nasıl unutayım seni, canımın içi.
Çiçekçi kız bir de bana açık pembe renkli, üç uzun gül hediye etti. Dikensiz güller. Dikenleri alınmış, savunmasız güller. Ne kadar da uzun boylular. Ne kadar da güzel, ince, beklenmedik anda gelen bir hareket, onları hediye etmek. Çok teşekkür ederim.
Meğer babası büyütmüş yetiştirmiş benim pencere önü için aldıklarımı; yeni yıldan birkaç gün evvel kuş olup uçmuş bu diyardan.
Hiç tanımadığım bir kadının acısına ortak oldum, omzunu baş sağlığı dilercesine okşadım, Almanca nasıl denir bilmediğimden, “başın sağ olsun”un. Anladı ama, masumca ve özlem duyarak gülümsedi kocaman gözleriyle. Alman ya da Türk, insanız işte. Duygularımızla yaşıyoruz.
“Çiçekleri çok sevin” dedi, “hay çok yaşayın siz e mi!” gibi bir temenniymişçesine algıladım bunu. Hoşuma gitti. Çiçekleri kim sevmez ki? Severim tabi.
Şimdi onları toprağına, yeni yerlerine yerleştirmeden evvel yine bugün aldığım çiçekli bluzümle yan yana koyayım dedim. Gülümsediler, fotoğraflarını çektim. Bir beyaz şarap açtım, kadehime koydum. Bülent Ortaçgil’in “Pencere Önü Çiçeği”ni dinliyorum. Göğe baktım, kuşlar cıvıldıyor. Yaşama sevincim baharla birlikte yeniden tomurcuklanıyor, sonunda yeniden yeşeriyor gönlüm.
Bahar ne kadar da özlemle beklenen bir zaman. İliklerimin hafızasına iyice işleyene dek derin derin nefeslerle içime çekesim geliyor.
Ağaçlar nasıl mutlu bugünlerde, nasıl çıplak dallarını yeşil yapraklar kaplamaya başladı diye sevinçli, arılar nasıl vız vız vız, kelebekler kanatlarını çırparak nasıl da heyecanla güneşi selamlıyor, ah o kuşlar nasıl da şakıyor güneş doğarken ve batarkenki zaman diliminde. Bahar, kendini nasıl da özlettin sen böyle! Oh hoş geldin be! Gel bir çay koyayım, nasıl içersin? Açık mı olsun? Tamam, yanına da kurabiye yapmıştım.
Bu kış neden bu kadar uzun sürdü sanki, neden güneşi haftalarca görmeden yaşamak zorunda kaldık? Neden üşüye üşüye, hüzünlene hüzünlene ve kah sabırsızlanarak kah vazgeçerek kah kabulü ve tekamülü öğrenerek bugünlere geldik?
İşte şimdi biliyorum neden, kıymetini anlayalım diye. Unuttuklarımızı hatırlayalım diye. Gece yoksa gündüz de yok, acı yoksa sevinç de yok, her şey zıttıyla var, her şey zıttıyla bir bütün.
Doğanın döngüsü milyonlarca yıldır devam ediyor. Biz insanoğlu, şu an şu saniye dünyadan yok olup gitsek, bu sizce dünyanın umrunda olur muydu? Bir şey fark eder miydi? Dünya bizi özler miydi?
Elbette hayır. O halde bu telaşımız niye? Hırsımız, kibrimiz, zehrimiz, öfkemiz kime? Bırakın çiçekler kaplasın her yanımızı. Bırakın yeşiller içinde kaybolalım. Bırakın kuşlarla uçup şarkılar söyleyelim. Lakır lakır kana kana su içelim, balıklarla dans edelim.
Doğduğundan beri büyük ve kalabalık şehirlerde yaşayan biri olarak, doğaya duyduğum özlemin farkında varmam, ancak doğaya gittiğimde, toprakta yürüdüğümde, yağmur sonrası yeşili kokladığımda, açık havada yürümenin bana nasıl da iyi geldiğini anladığımda gerçekleşti.
Son birkaç yıldır çiçeklere, ağaçlara, ormanlara olan sevgim, ilgim, beğenim katlanarak arttı. İstiyorum ki hep çiçekli elbiseler giyeyim, koşup doğadan çiçek toplayayım, vazolarda hep canlı çiçekler göreyim, kağıdıma çiçekler çizeyim, çiçekler koklayayım, çiçek gibi kokayım, yenebilir çiçeklerle yiyeceklerimi süsleyeyim, saçlarıma çiçek taçları takayım, çiçek çocuk olayım.
Biri size çiçek verdiğinde nasıl bir anda mutlanmıyor musunuz? Ben kendi kendime çiçek aldığımda bile başıma bu güzel havadisler, bu güzel düşünce ve duygular gelebiliyorsa, eminim taş kalpli biri dahi olsanız çiçekler sizi gülümsetecektir, yumuşatacaktır, sevme isteği uyandıracaktır.
Doğacan, 24.04.2018