Vapurlar. İstanbul’un vapurları. Koşup yetişilen, kaçırdıkça uzağa giden, artık yandan çarkı olmayan vapurlar… İki yakasını biraraya getiren İstanbul’un. Sarı-beyaz çizgili deniz bekçileri. Bu aralar Bülent Ortaçgil şarkıları gibiyim; ikidir vapuru kaçırıyorum… İstanbul öyle büyük ki içinden geçmeye kıyamıyorum.
Her sabah işe gitmek için, evden çıkıp Moda’nın sevimli sokaklarından -her zaman aynı köşede bekleyen kedilerine selam vererek- yürüyüp Beşiktaş iskelesine varıyorum ve günün en güzel yolculuğu başlıyor. İş yerim Tarabya’da olmasına rağmen Moda aşkım sayesinde birkaç ay önce Moda’nın en pratik yerine taşındım. Aşağı yürüsem iskele-rıhtım, yukarı yürüsem Bahariye-çarşı, Moda burnu da yakın karşıya geçmek de, Bostancı’ya gitmek de… Bir nevi altın nokta ve ben bunun kıymetini taşındıktan sonra anladım.
Bu aralar havadan mıdır sudan mıdır bilinmez, Bülent Ortaçgil şarkıları gibiyim, sürekli vapuru kaçırıyorum. Neyse ki –İstinye’ye günde sadece iki sefer de olsa- deniz otobüsü alternatifim var da gecikmeden işe varabiliyorum ama bana pahalıya patlıyor. Çünkü vapura binmek, 30 Ekim’den itibaren (öğrenci tarifesinden) 0.85 TL’den 0.95 TL’ye, İDO ile “lüks içinde” seyahat etmek 2.65 TL’den 2.92 TL’ye mal oluyor. Yani aralarında 3 kattan daha fazla bir oran(tısızlık) var. Tam bilet fiyatlarıysa tam anlamıyla delirmiş: vapur jetonu 1.75 TL, İDO jetonu 6.5 TL! Bu ülkede kazıklanmaya paha biçilemez.
İstanbul, deniz ulaşımı potansiyelinin ne yazık ki %5’ini bile kullanamıyor. Bu sene başlatılan Deniz Taksi sistemi ise halkın işine yaramıyor. Ancak eğlence için ya da ‘jet’ sosyetenin bir yerlere yetişebilmesi için kullanılıyor. Onun ulaşım fiyatlarını buraya yazmaya utanıyorum, İDO’nun internet sitesine girip bakabilirsiniz.
Oysa ki İstanbul’da deniz ulaşımı çok daha ucuz, çok daha hızlı ve çok daha yönlü olabilecekken sürekli otomobile, karayollarına, asfalta, köprüye yatırım yapılıyor. İstanbul’un iki yakası çok yakında 80 tane köprüyle evrilerek Marmara Denizi bir göl haline getirilebilir. Neden olmasın? Belki de İstanbul için düşünülen ‘çılgın proje’ budur! Olamaz mı, olabilir (bakın yine bir Bülent Ortaçgil şarkısı).
Bugünlerde İstanbul, sabahları yoğun sis altında. Güneşi ancak öğleden sonra görebiliyoruz ama neyse ki hava inanılmaz güzel ve vapurlar da deniz otobüsleri de iptal olmadan düzgünce işliyor. Zaten her zaman için vapurlar daha az hassas ve daha ağır olduklarından deniz otobüslerine göre daha az iptal edilirler.
Ayrıca sabah işe ya da okula ya da her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyor veya nereye gidiliyorsa, vapurda mis gibi tost ve çay ile kahvaltı yapmanın keyfi başka nerede var? Martılara simit atıp fotoğraflarını nerede çekebilirsiniz? Rüzgar yüzünüzü yalarken saçlarınızı umarsızca savurmanız deniz otobüsünde mümkün mü?
*Fotoğraf: Doğacan Onaran
Bu yazı, 2010 yılında BirGün Gazetesi’nde yayımlanmıştır.