Sevgili okurlar, dün, ne zamandır planladığımız 2. yiyelim güzelleşelim buluşmamız gerçekleşti. Sabah uyanır uyanmaz “hadi, hadi” demeye başladım bile. Şimdi günün kısa özetini okuyacaksınız. Aslında 15-18 kişilik bir yemek organizasyonunun ne kadar meşakkatli olduğunu da. Haftaya kadar videomuzun hazır olacağını umuyorum, görsel yazıdan hep daha etkili oluyor zaar.
Şimdi hikayemizin taa en başına gidelim, yani nisan 2013’te düzenlediğim ilk yemeğe ve o yemekte tanıştığım Coka ve Hülya‘nın ayrılırken -yani yemek sonrası hoşça kal derken- “babamın çok güzel bir bahçesi var, aklında olsun, belki bir sonraki yemek için mekan olarak kullanabilirsin” teklifine.
Ben tabi bu arada Münih’e göç ettim, yeni hayatıma adapte olmaya çalıştım, Almanca öğrenmeye başladım, ailem vesilesiyle hep bir ayağımın olacağı İstanbul’u terk ettim yani bambaşka bir hayata adım attım ama değişmeyen tek şey yemek tutkum ve yazmaktan keyif aldığım blogumdu.
Bu yemeklerin devamı gelmeli diye düşünürken, bir sonraki İstanbul’a geliş tarihim belli oldu ve bu teklifi değerlendirmek için ev sahipleriyle konuşmaya başladım. Seve seve kabul ettiler ve çalışmalar başladı.
Önce afişler oluştu, yine Coka ve Hülya’nın sayesinde, sonra ben menüyü planladım -olası Girit tatili hayalleriyle- ve menüler de somut olarak hayata geçti.
Girit’te pek güzel yemekler yedim, öğrendim ve menüyü ne kadar isabetle kararlaştırdığımı gördüm. Ben İstanbul’a gelene kadar da konuklar belli oldu, masamız doldu ve geri sayım başladı.
Geçen cumadan dedemle semt pazarına gittik ve tombik, çok leziz bostan patlıcanlarından aldım. Kuru börülce (karnıkara) buldum aldım. Çiğ badem aldım. Börülceleri gece ıslattım, suyunu değiştirdim, tekrar beklettim, iyice şiştiler. Çiğ bademleri sıcak suda 5 dakika beklettim ki hemen kabukları soyuluversin. Onlar da tamam. Gerisi cumartesi sabahı Kadıköy çarşıdan. Bu akşam annem de geldi şehir dışından. Ayşegül de yarın geliyor. Kadro tamam.
Cumartesi oldu, uyandım. Giyeceklerim dünden hazırdı, hemen kısa bir kahvaltı, hop Kadıköy’e. Kalamarlar (2 kg), otlar (dereotu, maydanoz, nane, roka), limon, damla sakızı alındı. Liste daha uzun ama gerisi Bebek’ten.
Beşiktaş vapuruna bindik, Cokalar bizi karşıladı, eve geçtik. Yok, yok biz Ayşegül’le eve geçmeden indik, yokuşta trafik sıkıştı. Hülya, Coka, annem eve çıktı, biz markete vınladık. Anneme kalamarları ve börülceyi hemen buzdolabına koy uyarısı yaptım. Zaman daralıyor, 1’den önce mutfağa girmeliyiz, yoksa yetişmeyecek telaşı. Of daralıyorum. Çok hızlı geçiyor o ara. Elimiz kolumuz dolu, dimdik yokuşu tırmanıyoruz Ayşegül’le. Şimdiden yorulduk be. Ha gayret ah uh derken, destek kuvvet geliyor, annemle Coka merdivenlerde kaşılıyor bizi, hadi diyorum, saat kaç?
12.50 Önlükleri giydik, mutfağa giriş tamam. Kolları sıvayalım, kamera burada, Hülya sen ne bulursan çek. Coka, masalara koşturuyor. Ay peynirleri unuttum! Pide de eksik. Neyse alırız sonra, e ne zaman? Coka ben alırım diyor, gidiyor. Ayşegül rokalara daldı, ben cacikinin hıyarlarını rendeliyorum, annem kahve içseydik diyor. Palıcanlar közlenecek, ateşte olacak, fırında değil! Yoksa istediğimiz lezzeti yakalayamayız. Annemi bu fikre zor ikna ediyorum ama baştan söyledim, mutfakta ben ne dersem o. Tamam, peki, anlaşıyoruz. Bostan patlıcanları mis gibi kokuyor kabuğu yandıkça. 6’sını da ocaktan alıyoruz hemen streç filme sarıyoruz. Niye? diyor kızlar, çünkü kabuğu çok daha kolay soyuluyor. Aaa bak ne güzel bir ipucu diyorlar. İrmik helvası kavrulacak, hayır şimdi değil en son o. Tamam, caciki nihayete erdi mi? Erdiyse buzdolabına hemen. Üstünü streçliyelim. Yeşillikler yıkandı mı? Lavaboda yer gerek, kaysanıza biraz. Of tezgah dağıldı, toparlayalım. Kalamarları sodala, bekleyecekler 1 saat. Kırmızı biber doğra. Börülceler haşlanıyor. Tuz attınız mı onlara? Hayır. Hemen değirmen tuz çekelim. Tamam. Bana bir kaşık verir misin? Saat kaç oldu? Dakika başı saat sordum. Olsun. 14.05. Yetişmicek! Soğanları doğruyorum. Ayşegül fotoğraf paylaştın mı? Pideler geldi, peynir alındı. Zeytinyağı yedeklendi. Zeytinleri yıkadım, tamam streçle. Masalara karar verildi, masa örtüsü zaten hazır, annem 4 gün önceden diktiriverdi sağ olsun. Desenimiz gemi dümeni, rengimiz mavi beyaz. Kalamar dolmasının içine başlıyoruz. Kuş üzümü, tarçın çubuğu, pirinç, su, yeşillik, biraz şeker. Cevizi dövüyor annem, havanımız yok, çare torba ve metal kepçe. Vur kafasına. Tamam. Pirinç çok oldu diyor annem. Az olmasından iyidir diyorum, 11 farklı boydaki kalamara 1 kg pirinç kullanıyoruz. İç pilav hazır. Hadi sen artık dolmalara başla diyorlar. Doğacan! Herkes beni çağırıyor. Ben de Ayşegül’den kaşık istiyorum sürekli. Dolmaları dolduruyorum, iç pilavın yarısı artıyor. Anneler genelde haklı. Ama kızlar dinlemiyor. Roka salatası elle parçalanıyor, bıçak değdirmeden. Domatesleri kestik mi? Zeytinyağı limon suyu kişniş tohumu hazır ama şimdi değil, masaya gitmeden ekliyoruz. Saat kaç? 15.15. İyi, yetişemiyoruz. Sakinim ama soğukkanlılığımın altında fırtınalar esiyor. Hülya, kameraman, gel, bak n’apıyoruz. Sarımsaklar doğrandı. Karıştır. Patlıcan hazır, streçle, dolaba. Hop sıradaki? İrmik helvası. Bademi kes bıçakla. İri kalsın biraz. Tarçınla kavur. Kalamar dolmalarının ağzına kürdan gerek, Ayşegül uzatıyor tek tek. Dikiyorum. Tencereye diziyorum kalamarları. Mumbar dolması gibi oldu diyor Ayşegül. Başka benzetmeler de yapıyor ama ben yazmıyorum. Hadi ocağa. Sodayla pişiriyorum. 2 de defne yaprağı. Bakalım nasıl olacak. Her şey yolunda mı? Saat kaç? 16’yı geçti. Eksik var mı? Kuruyemişleri kaseye doldur. Buzları yapmıştık. Su hazır, rakı hazır. İrmik tuttu tutmadı, sütü az, yağı az, ekle, hah şimdi dengeledi. Annem irmiğin başında. Tadım yapmalı, herkes bir kaşık yiyor, kendinden geçiyor. Hepimiz acıktık, bir şeyler atıştıralım. Ne bulursak ağzımıza atıyoruz ama doymak yok. Masayı monte ediyor Coka, yoruldum diyor, sonra duşa gidiyor. Çatal kaşık eksiğimiz var, onları da getiriyor. Rakı bardaklarının sayısı tutuyor. Saat kaç? 18.00. Yemekler hazır, sıra sofrada. Ay biraz oturalım. Ekip yoruldu, benim belim koptu. Twitter’dan Instagram’dan paylaşımlar, retweetler, sevdiceğime mesaj atayım diyorum, sabahtan beri internete bakamadım, neyse, mesajı geliyor, seviniyorum. Bahçeye hamak kuruluyor, biraz oturuyorum. Ama biraz. Sadece 10 dakika. Yerimde duramıyorum çünkü. Hadi sofra düzeni. Peçeteler zeytin dallı, Hülya almış. Çok ince düşünce. Daha da incesi, Midilli’ye gittiklerinde minicik taşlar toplamışlar, boyamışlar, gelenlere hatıra kalsın diye arkasına tarihi yazmışlar. Tabakları ters yerleştirelim ki toz olmasın. Saat kaç oldu? Tamam yetiştik. Oh. Rakı bardakları gelsin. Sürahi hazır mı? Sandalyeleri koyalım. Işıklar, müzik, düzen her şey tamam. İlk misafir erken geliyor, koşturmacayı izliyor. Vakit yaklaşıyor, heyecan dorukta. Kırmızı otobüs hazır mı? Bantlayalım yanlarını, kapağı düşmesin. Rujumuzu sürelim kızlar, üst baş değişimi. Hava serinliyor. Boğazın florası kendini belli ediyor. A! Kavunumuz bahçeden. Baba Coka yetiştirmiş, kesip soğutalım. Son olarak irmik helvasına limon rendeliyorum. Derken beklenmedik bir kaza oluyor. Helva kasesinin üzerine kavanoz düşüyor, eyvah kırıldı, tamam sorun yok, helvayı kurtardık. Sağlam kaba aldık. Fonda Zorba’nın müzikleri çalıyor. Hazırız.
Kapı zili! Misafirler geliyor, karşılıyoruz. Masaya buyur ediyoruz. Sofra şenleniyor. Herkes tamam mı? Gecikenler var, bizi beklemeyin biz anca geliriz diyorlar. Sağ baştan başlıyoruz sohbete, herkes birbirini tanıtıyor, ben niye burada olduğumuzu anlatıyorum. Ve akşam, güzelliklerle, lezzetlerle devam ediyor. Kalamar dolması ve patlıcan çok beğeniliyor. Yunan müziği ruhumuzu okşuyor. Cacikiyi, börülceyi fazla yapmışım, artıyor. Rakılar havaya, haydi yamas! Kutlanacak çok şey var bu gece. Tekrar gelin, tanıştığımıza memnun oluyoruz herkesle, hikayeler anlatılıyor, iletişim bilgileri alınıyor. Bana bugün için destek olan herkese minnetlerimi sunuyorum. Çok mutluyum. Hedefime ulaşıyorum. Buluşma amacına ulaşıyor. Saat yok şimdi. Haydi bir kere daha yamas! Mastikalar likör bardaklarına. Ama shot yapmıyoruz, minik yudumlarla tadını çıkarıyoruz. Sakız sen ne güzel şeysin. Geldiğiniz için çok teşekkür ediyoruz. Candan Hanım’ın elini sıkmak üzere elimi uzatıyorum, ellerimi seviyor, ne güzel eller bunlar, ellerine sağlık diyor, kalbim burnuma geliyor. İşte beni yaşatacak şey bu. Güzel insanlar. Yemek seven paylaşan insanlar. Ah! Bu kadar duygusallık yeter, yerden 5 cm yukarı yükselen ayaklarımı yere basıyorum. Bulaşıklar var daha. Misafirler gidiyor, ortalığı toparlıyoruz hep beraber. Hülya deli gibi bulaşık yıkıyor. Yıllardır bulaşık yıkamayı özlemiş gibi. Ayşegül kuruluyor, Aslı da hareket olsun üşüdüm deyip yerlerine yerleştiriyor. Ben Coka’yla sandalyeleri ve eşyaları topluyorum. Annem çantayı hazırlıyor. Artan yiyecekleri yerleştiriyorum. Tamam mıyız? Hepimiz çok yorulduk. Umarım herkes keyif aldı. Eve dönüyoruz. Ayaklarım sızlıyor. Hadi artık uyuyalım. 3. yemek için düşünmeye başlamalıyım!